Kuzuların Sessizliği / Thomas Harrıs

887582_1670562826490487_4679656743678630236_o

Filmlerle ilgisi olmayan biri olarak, ” kuzularınsessizliği”ni iki yada üç kez izledim. Nedendir bilmiyorum, katili çok sevdim. Hem de hümanist yanıyla bilinen biri olarak. Bir şey vardı. Çok mu zeki idi, çok mu akıllı, çok mu yakışıklı, çok mu karizmatikBilmiyorum. Belki de hepsi! Filmi izlediğimde Anthony Hopkins’e aşık olmuştum. Üniversite yıllarında Antony Hopkins’e ‪aşk‬ mektupları ları bile göndermiş olabilirim. Sonra artistin diğer filmlerini izleyince, asıl aşık olduğum ” Hannibal Lecter karakteri olduğunu fark edip derin bir ohhh çektim.

Ama durun bir dakika!!

Bu farkındalık ile “yakışıklı film artistlerine aşık olan aptal kızlar” kategorisinden çıkıp, “bir katile aşık ruh hastası” kategorisine girmiş olduğumu farkettim!

Bir katile nasıl olur da hayran kalabilirim? diye kendimi sorgularken, etrafıma şöyle bir bakınıp yalnız olmadığımı anladım. Tanrıya şükür ki tek ruh hastası ben değildim..

Filminden bu kadar etkilenmişken, kitabını elime alırken tereddüt ettim. Hayranı olduğum karakterin bozulmasından korktum. Hiç de öyle olmadı. Kitabı okurken, filmin her sahnesi gözümde canlandı. Tanrım! müthiş bir iş çıkarmışlar. Nacizane bir kitapkurdu olarak, okuduğum kitapların filme uyarlanmasına karşıyım ama “kuzuların sessizliği” hiçbir şekilde orijinalinden ayrılmamış.. kitap mı, film mi diye sorarsanız, HEPSİ BENİM!! hepsi benim, elleşmeyin derim.

Asıl ilginç olan yazar! Bir yazar nasıl olur da okuru bir katile aşık edebilir? Nasıl bir sunumdur bu? Sonra Thomas Haris’in yarattığı karakterin 60’lı yıllarda 23 yaşında bir muhabirken, Monterrey’de karşısına çıkan Meksikalı bir doktorun yansıması olan. Dr. Salazar lakabıyla anılan bu katilden esinlenerek yazdığını öğrendim..

Ne kadarı gerçek, ne kadarı hayal ürünü bilemiyorum ama anlaşılan Harrıs, Dr. Salazar’dan etkilenmiş.. Ve yarattığı yada esinlendiği karakteri tüm okuyuculara/izleyicilere, en azından benim gibi ruh hastalarına sevdirmeyi başarmış. Demem o ki; bu kitabı bir “aşk romanı” gibi okuyorsam, hızımı alamamış bir kadeh de şarap açmışsam, Hannibal Lecter’e aşık ve deli gibi Clarice Starlin’i kıskanıyorsam bu benim değil, Thomas Harrıs in suçu…

iyi geceler

Kafka’nın Çorbası

Edebiyatın devleri mutfağa girerse…
Yazıyor arka kapakta.

Hakkını vermek lazım ki fikir muhteşem. En sevdiğiniz yazarları yemek yaparken hayal etmek, üşenmeden kalkıp bir de kitabını yazmak kimin aklına gelirdi ki?

Wirginia Wolf, John Steinbeck, Graham Greene, Jane Austen, Raymond Chandler gibi tam 14 yazarın, kendi üslubundan anlatılan, tam 14 adet yemek/tatlı/pasta tarifi… Kafka’dan K. usulü çorba, Austen’dan tarhunlu yumurta, Irvine Welsh’ten bol çikolatalı kek, Marcel Proust’tan tiramisu, Jorge Luis Borges’ten dilbalığı yemeyi hayal ettiniz mi hiç?
Mesela Kafka’yı düşünün, çorba yapıyor. Yarı bilinç, yarı bilinçsiz ruh haliyle.. Onun çorba yaptığını hayal ederken, birden kendinizi “dava” kitabının içinde gezinirken buluyorsunuz… Mesela Virginia Woolf’tan clafoutis grandmere tarifini okurken birden kendinizi Mrs. Dalloway’in sayfaları arasında gezinirken buluyorsunuz. Ya da Homeros usulü fenkata’yı okurken, burnunuza gelen defne yaprağı, domates ve zeytinyağı kokuları arasında Ege’nin iyot kokusunu içinize çekiyorsunuz.

Okumadığınız yazarların üslupları hakkında da fikir edinmiş oluyorsunuz. Mesela şimdi ben, deli gibi Irvine Welsh’in kitaplarını merak ediyorum. Ki yemek tarifine bayıldım. Sanırım benim ağzımdan bir yemek tarifi yazılsa ancak bu kadar olurdu 😀 “Ah hayır dostum, bu zıkkımı seninle paylaşmayacağım” 😎
(Marquis’e biraz fazla zaman ayırın✌) Kitabın kapağını açıp “ay bu ne be, yemek tarifleri, böüğğ” deyip rafa geri bırakanlar bir kez daha düşünsün.. ➡➡➡➡➡➡➡➡➡➡➡➡➡➡

👉👉Hadi biraz zaman ayırın kendinize. Bugün yaşadığınız tüm olumsuzlukları unutun, bir kahve alın, Dünyayı uçuş moduna getirin,  bir #yanntiersen parçası açıp Yalnızca 1 saat  bu edebiyat devlerinin mutfağında misafir olun.
#mutluluk garanti🙌

Kitaplar, yaşamanın başka bir biçimidir… ✌

Sıfır Noktasındaki Kadın / Neval El Seddavi

12115750_1669676083245828_678471196814282646_n

Firdevs kalabalık bir ailenin hiç fark edilmeyen kız çocuklarından biri. Çok zeki, okumak istiyor ama şeriat hükümlerince kız çocuklarının okuması yasak. Bu söz konusu dahi değil..
Firdevs amcasının yanında kalmaya başlıyor. Amca tarafından tacize uğruyor, ama tabi kızımız tacize uğradığının farkında bile değil. Yanına oturduğum zaman amcam eteğimin altından bacağımı okşardı diyor, açık açık sevemezdi ama gizli gizli dolaşırdı eli vücudumda diyor. Firdevs bunu, yaşının verdiği masumiyetle, bir sevgi ifadesi gibi görüyor.. Amcası tarafından yaşlı bir adama veriliyor fridevs, dine göre yaş farkının bir ehemmiyeti de yok zaten. Adam yemek yedikten sonra, sofrada arta kalan yemekleri yiyor, karşısında hiç konuşmuyor, ne isterse yapıyor ama dayak yemekten bir türlü kurtulamıyor… Kocasını anlatırken yüzündeki yaradan bahsediyor Fridevs, kocaman bir çıban vardı yüzünde, o kadar büyüktü ki üzerime geldiğinde o yaranın beni yutacağını sanırdım. Bazı günler yara açılır, oluk oluk iltihap akardı yaradan, kafamı çevirirdim, o işini bir an önce bitirsin diye dua ederdim diyor.. Yediği dayaklar canına tak ediyor. Burnu kırılmış Fridevs’in, ön dişleri yok.. Öleceğini sanıyor. Can havliyle sokağa atıyor kendini. Karşısına bir adam çıkıyor. Karnını doyuruyor Fridevs’in. Eve götürüp yaralarını sarıyor. Bir müddet sonra adam kızı pazarlamaya başlıyor. Dayaklar, işkenceler de devam ediyor… Fridevs kaçıyor bu adamdan da.. Bu işi profesyonelce yapmaya başlıyor. Para karşılığında erkeklere birlikte oluyor. Ama erkekleri o seçiyor. Bunu bir güç gibi görmeye başlıyor. Artık köle değil, efendidir. Ve o kiminle ve ne zaman olacağına kendisi karar vermektedir.
Tabi erkekler yine huzur vermezler ona. Bu efa da haraç isteyen biri çıkar karşısına. O pazarlamaya başlar, ve her birliktelikten pay almaya başlar zorla. Dayaklar, işkenceler görür, ölümle tehdit edilir… Frides can havli ile bu adamı öldürür. Ve gider teslim olur.
Fridevs idam cezasına çarptırılır.

Bir devlet büyüğü fridevs’in, misafir olan başka bir “devlet büyüğü” ile birlikte olmasını ister. Mevzu bahis ülkesinin geleceği, itibarıdır. Fridevs kabul etmez bunu. Hatta birlikte olursa idamdan kurtulacağı da söylenir.

“Reddetmem onun arzusunu daha da kamçılamıştı. Her gün bir polis yolluyor, polis her gün başka bir yaklaşım sergiliyordu. Ama ben hep reddettim. Bir keresinde para teklif etti. Başka birinde beni hapse atmakla tehdit etti. Üçüncüsündeyse bir devlet başkanını reddetmemin büyük bir adama hakaret sayılacağını, iki ülke arasındaki ilişkilerde gerginlik yaratacağını açıkladı. Ülkemi gerçekten seviyorsam, yurtseversem, hemen ona gitmem gerektiğini söyledi. Polise yurtseverlik hakkında hiçbir şey bilmediğimi, ülkemin bana hiçbir şey vermemekle kalmayıp, onurumla gururum dahil her şeyimi aldığını söyledim. Söylediklerimin polisin ahlaki gururunu derinden sarstığını şaşırarak fark ettim. Bir insan nasıl yurtsever olmazdı? Polisin savunduğu şeyin rezilliğine, içine düştüğü açmaza, çifte ahlaki yargılarına kahkahalarla gülmek geldi içimden. Sıradan bir pezevengin yapacağı gibi bir fahişeyi alıp bu önemli şahsın yatağına götürmek istiyor, gene de yurtseverlikten ve ahlaki değerlerden gururlu bir edayla söz edebiliyordu. Ancak adamın yalnızca emirlere uyduğunu, ona verilen emri kutsal bir ulusal görev katma yükselttiğini anladım. Beni hapse atmakla önemli bir adamın yatağına götürmek arasında fark yoktu. Her ikisinde de polis kutsal bir görevi yerine getirmiş olacaktı.”

Cumartesi

İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman.
Ama bugün cumaymış, yarın cumartesiymiş,
çoğum gitmiş de azım kalmış, umurumda değil.. 🙏

Gökyüzünü
Kitapları
Yann Tiersen’i
Yolları
Ve
Köpekleri sevdiğimiz doğrudur
Ama en çok da çocukları.. 😍 🙌 🙊 💕💕 ✌ 🙏 #gökyüzü #güzel
#bulutlar #beyaz
#umutlar #mavi
#huzur #doğa da saklı
👉Öleceksiniz birgün, öleceğiz;  o yüzden “yaşayın gitsin” 🙊👈

Kitaplar, yaşamanın başka bir biçimidir… ✌

Kalem

Yazmanın zamanı olmaz. Yazmanın emrivakisi olmaz. Kalem çağıracak önce seni. Gel buraya diyecek, gel! Biraz işimiz var seninle.. Sen değil o yazacak seni. Sen sadece kalemin emrinde gezdireceksin parmaklarını kağıdın üzerinde.

Gökyüzü diyecek, sen yazacaksın.
Bulutlar diyecek, sen çizeceksin.
Mavilikler diyecek, sen dans edeceksin..
Bırakacaksın kendini onun keyfine. Kural yok, o ne derse!.. Kalem gösterecek yolu sana, sen hiç itiraz etmeden gireceksin o yola.
En karanlık yerlere dokunacak bir bir, aldırmayacak bile dolan gözlerine. Üstüne basa basa yazacak. Kanatacak, kanayacaksın…
Susturamayacaksın,
Gücün yetmeyecek, sözün geçmeyecek. Taşacaksın en içten gizlerince. Dökeceksin zehirini kalem aracılığıyla kağıda. Kağıt zehirlenecek. Dönüp bakamayacaksın bile yazdıklarına. Elini tuttun mu bir de en yakın sırdaşın olacak, sen dursan da o durmayacak… Yazacak, yazacak, yazacaksın.. Senin fısıldamaya bile tahammül edemediklerini kalemin ,haykırarak yazacak, büyük harflerle, ünlemlerle..
Yazdıkça kalem, senin nasıl da büyüdüğünü göreceksin, her şeyin küçüldüğüne hayretle..
Özgürlüğü tattıracak sana önce, bir parmak hareketiyle her şeyin oluverdiğine şahit olacaksın..
Büyülü bir kapıya girdiğinin farkına varacaksın, 29 harfin yarattığı  ütopik bir dünya.
Oynamaya başlayacaksın kelimelerle, harflerin yerini değiştirdikçe değişenlere aşık olacaksın… Efendisi olacaksın o dünyanın, ve sen o dünyanın efendisi; kalem ise kölen, sen her istediğinde emrinde bir köle… ✏📚 #huzur  #sessizlik #iyigeceler

Kitaplar, yaşamanın başka bir biçimidir… ✌

İskambil Kağıtlarının Esrarı / Jostein Gaarder

12096065_1669248389955264_3877657909721503468_n
“joker küçük bir delidir.
Herkesten farklıdır o 💋.
Ne sinektir ne karo, ne kupa ne de maça.
Sekiz veya dokuz, papaz veya bacak değildir.
Her şeyin dışındadır 😎, ötekilerle aynı yere ait değildir.
Gerçi öbür kartlarla aynı pakette bulunur, ama orası onun kendi evi değildir aslında 🙊.
bu yüzden de çıkarılıp bir kenara konabilir, hiç arayanı soranı olmadan 👣.”

👉Esrarengiz bir gezegen keşfedildi bu yakınlarda biliyor musun? Birkaç milyar zeki canlı yaşıyor üstünde: iki bacakları var, etrafta dolaşıp duruyor, bir çift canlı mercekle gezegenlerini süzüyorlar.
Bu küçük gezegen karmaşık bir yol ağıyla örülü. O zeki canlılar, hiç durmadan rengarenk arabalarıyla dolaşıyorlar.

Gerçek mi bunlar?

Yes sir!

üstelik bu acayip canlılar, gezegen üstünde yüzlerce katlı muntazam binalar yapmışlar. Altına da, raylar üzerinde giden elektrikli araçların geçtiği upuzun tüneller açmışlar

Eminsin, değil mi?
İyi ama ben neden duymadım bu gezegeni hiç!

Bir kere, dedi babam,” bu gezegen bulunalı henüz çok az oluyor. Bir de korkarım benden başka bilen yok bunu”

Nerede peki bu gezegen?

Burada, dedi babam, “o garip gezegen burada işte. Biz de o akıllı canlılardan biriyiz..”

Astronotlar üzerinde yaşam olan başka bir gezegen keşfetse, herkes müthiş şaşırır, ama kendi gezegenlerinin varlığı hiç de şaşırtmıyor.

Bir eseri “İskambil Kağıtlarının Esrarı”. Hikaye içinde hikaye anlatılıyor. Birbirine bağlı iki ayrı hayat da diyebiliriz. En keyifli kısmı, iskambil kağıtlarını insanlarla özdeşleştirmiş olması.
Böylece felsefeyi bir masal tadında okumuş oluyoruz. Kitap bitince, şöyle bir sarılıyorsunuz kitaba bir defa, “mor gazoz”un tadı da damağınızda kalıyor. En çok da “joker”i, Jokerleri düşünüyorsunuz…

Ne diyeyim, hayatınızın “joker”i olmanız dileğimle 😉

Körleşme / Elias Canetti

11222894_1668431640036939_1682334474408227865_n

Körleşme; budalalığın, iletişimsizliğin, açgözlülüğün, sınıf farkının, bilimselliği  ön plana alıp kitaplardan fildişi bir kule inşa eden bilim adamının dünyasından insanlara bakışın aslında bakamamasının romanı.
Yapıt üç ana bölümden oluşmaktadır: Dünyasız Bir Kafa,
Kafasız Bir Dünya
ve
Kafadaki Dünya..

Kitap yorumu yapmadan altı çizilen cümleleri göstermek istiyorum size;
Zira üstüne durmak, tek içimde tüketmek istemiyorum bu can’ım eseri.

“…Kitle bu arada yeni bir saldırı için hazırlanır. Bir gün gelecek kitle artık parçalanmaz olacak: belki önce bir ülkede başlayacak bu gelişme; sonra orayı çıkış noktası yapıp çevresinde ne varsa yutarak ilerleyecek; ta ki artık Ben, Sen. O kavramları değil ama yalnızca kitle varolacağından kitlenin varlığına ilişkin tüm kuşkular ortadan kalkana dek. “ ( Körleşme 461)

“Kitabın tek doğal dostu, çiçekti.”

“Kişi öteki insanlardan uzaklaştığı ölçüde hakikate yaklaşır. Günlük yaşam, yalanlardan kurulu yüzeysel bir düzendi.”

“Körlük, zamanı ve mekânı alt etmeye yarayan bir silahtır; varlığımız tek dayanağını duyularımızla, gerek yapıları gerekse kapsamları bakımından pek değersiz olan duyularımızla kavradığımız birkaç kırıntının dışında sonsuzluğa dek uzanıp giden bir körlükte bulur. Evrende egemen olan kuram, körlüktür.”

Bu kitabı okuyun..
Vaktiniz mi yok kitap okumaya 😀
Peki…
Kitap okumanın vaktinin ve mekanının olmadığını düşünen; Otobüslerde, parklarda, kafetaryalarda kitap okuyanlara bulaşmayın olur mu? Çekin o iğrenç bakışları üstlerinden…

Kitaplar, yaşamanın başka bir biçimidir… ✌

Türkiye

12074665_1668084636738306_7564151467711190723_n

Yorulduk değil mi? Acıdan, öfkeden, sağduyu çağrısından, anlamaya çalışmaktan, laf anlatmaktan, nefret dilinden, ölüm haberlerinden, gelecek kaygısından, ağıtlardan, bağırışlardan yorulduk…
Sükunet istiyoruz, huzur istiyoruz, annelerin ağlamadığı, yoksul halk çocuklarının ölmediği bir Türkiye istiyoruz.. Ekonomi konuşalım istiyoruz
Edebiyat, felsefe, psikoloji, Elif Şafak gibi müzelerdeki buda heykellerinin neden kaldırıldığını tartışmak istiyoruz.

Ya da bitkiseverlerle, böcekseverlerin tartışmasına dahil olmak istiyoruz. “Öldürtmeyeceğiz” değil de, Ülke geneli kitap okuma klüplerinin oluşturulması, kütüphanesiz okul kalmasın yürüyüşleri yapılsın istiyoruz. (bir ülkede “öldürtmeyeceğiz pankartları açılması nasıl bir vahşetin içinde olduğumuzun kanıtıdır)

İşçinin hakkını arayan işverenlerin, sağcının hakkını arayan solcuların ya da solcunun hakkını isteyen sağcıların olmasını istiyoruz.. İnsan’ın üstünde değer olmadığını savunan, hümanizm temeli üzerine kurulmuş siyaset anlayışı istiyoruz.. LGBT yürüyüşlerine destek veren heteroseksüellerin olmasını istiyoruz ve feminizmi savunan erkeklerin sayısının artmasını… Daha özgür, daha hoşgörülü, bütün renkleriyle kabul edilmiş bir Türkiye istiyorum…

Ötekinin haklarının korunduğu, çoğunluğun azınlıkları yok saydığı değil, var etmeye çalıştığı bir Türkiye… Hiçbir ideoloji, hiçbir inanç bir diğerinin “yaşama hakkına” gasp etmeye hakkının olmadığının bilincinde bir Türkiye.. Bugün, bu saatte berbat bir baş ağrısı çekeceğime, gelecek kaygısıyla bitap düşmüş, nereye varır bunun sonu diye düşünmektense huzur içinde  kitap okuyabileceğim bir Türkiye istiyorum.

Kara Sohbet

12106808_1667663763447060_8070981218664488332_n

Jeroma Angust kahramanımızın adı. Havaalanında, uçağının gecİkmeli kalkacağını öğrenmesiyle başlıyor hikaye.
Uçağın ne zaman kalkacağı belli değildir. Beklerken bir kenara geçip kitap okumaya başlar.
Yanına yaklaşan biri onunla zorla sohbet etmeye çalışır. Nasıl yani? demeyin gerçekten zorla yapıyor bunu. Kahraman başta bunu pek önemsemese de bu zeki adamın manyak olduğunu anlayınca, zoraki de olsa  onu dinlemek durumunda kalır. Ne var ki sohbet ilerledikçe işin rengi değişir. Kahramanı canından bezdirecek kadar çenesi düşük, sinir bozucu biridir.
Jeroma istemese de  karşısındaki adam “kendi hayat hikayesini” anlatmaya başlar.

AMA NE HİKAYE! Küçüklüğünde kedilerin önündeki mamayı çalıp yemesinden tutun, bir kadına tecavüz edip onu öldürmesine kadar…

Kitap 110 sayfalık, tek nefeste okuyacağınız kadar akıcı. Hikayenin sonunu merak edip, elinizden bırkamıyorsunuz. Ki okurken benim çok sinirlerim bozuldu, Jeroma’nın yerinde olsam ne olurdu acaba? diye düşünürken yakaladım kendimi. İnanın okurken bile bu manyağın boğazını sıktığını hayal ediyorsunuz.
Hele o son!
Aman Allahım!
Nasıl yani? deyip kalıyorsunuz…

Aslında hikayenin içinde son’a dair ipuçları var, ancak Son’u görünce fark ediyorsunuz bunu.

Çok fazla ipucu verip, kitabın büyüsünü kaçırmak istemiyorum ama okuyucuyu şaşırtacak derecede zekice  bir kurgusu, kahramanları ve onların ruh halini kolaylıkla hayal edebileceğiniz ölçüde de iyi betimlemeleri olan keyifli bir hikaye…

Tek cümleyle, Amelie Nothomb harika bir yazar!..

Kitaplar, yaşamanın başka bir biçimidir… ✌

Fahrenheit 451

12109192_1667241446822625_7098600471035385935_n
Neden 451 de 813 ya da 121 değil?
-Fahrenheit 451 kitap kağıdının yanmaya başlama sıcaklığıdır.
-Bir şey daha sormak istiyorum.
-Devam et.
-İtfaiyecilerin uzun zaman önce kitapları yakmadığı ve ateşleri söndürdüğü doğru mu? -“Ateşi söndürmek” mi? Kim söyledi bunu sana?
-Yaktığın kitapları hiç okumadın mı?

Bradbury’nin 1953’de yayımlanan distopik romanın ana konusu kitapların yakılması etrafında dönüyor ve gelecekte bir zamanda Amerika’da geçiyor. Bu Amerika’da insanlar etraflarıyla ilgilenmiyor, birbirleriyle iletişimleri yok denecek kadar az ve kitap okumuyorlar; kitap okumak ve kitap bulundurmak yasak. Guy Montag bir itfaiyeci, ama bildiğiniz itfaiyecilerden değil; o dönemde itfaiyeciler yangın söndürmek yerine daha çok ateşe verme işini yapıyorlar, ateşe verdikleri ise okunması yasaklanmış olan kitaplar. Kitapları nerede bulurlarsa bulsunlar, görevleri acilen onları ateşe vermek; evler tabii ki modern zamanın getirdiği şekilde yangına dayanıklılar ve eğer itfaiyeciler bir evde kitap bulunduğundan şüphelenirlerse gelip ellerindeki alev makineleri ile evi altüst ediyorlar.

Kitapların yasaklanma sebebi elbette “bireysel düşünce”yi, sorgulamayı yasaklamak.

şüphesiz ki, toplumun işlemesini kontrol eden kitlesel kurumu eleştiriyor kitap ve tabii ki bilginin kontrolünü; kitlesel bir yanlış bilgilendirme var, yargı sistemi yok. İnsanlar sonunda düşünme kabiliyetlerini terk etmişler; duvardan duvara televizyonlarından kendilerine akacak bilgiyi beklemekten başka yaptıkları bir iş yok ve tabii ki, bu bilgi de kontrol altında… Ve insanlar “neden” sorunu sormayı unutmuş durumdalar.

Kitapta beni çok etkileyen bir bölüm var: bir kadının evinde kitap bulur itfaiyeciler, kadının dışarı çıkmasını isterler, kitaplar yakılacaktır. Kadın kitaplarına sarılır ve dışarı çıkmayı reddeder. İtfaiyeciler aldırmaz buna, kitapları kadınla beraber yakarlar.. Görüyorsunuz ya kitaplardan hep korkmuştur baskıcı yönetim. Ve hepsinin yaptığı ilk iş kitap yasaklamak olmuştur.. 1984 ve cesur yeni dünyadan sonra okunacak distopik bir roman.

#fahrenheit451